Bana cesaretten hesap ver iç sesim. Söyle bana ne kadar cesaretim. Kaç gün, kaç kilo, kaç cm, kaç… Birimi ne ki bu cesaretin. Hoş ne fark eder ki. Neyle ölçülürse ölçünsün.
Bir şeyleri başarmak için cesaret lazım, bunu bilir herkes. Gözü kara olmak lazım. Yeterince istemek, beyaz bayrağı çekmeden sonuca ulaşmaya ant içmek lazım. Lazım da lazım.
Başarmak dedim de, kaybetmek için de cesaret gerek. Cesaret öyle bir şey işte. İyi için de, kötü için de olmazsa olmaz.
Konuşmaya / susmaya / ayrılmaya / barışmaya / aramaya / aramamaya / kaçmaya / sarılmaya… Daha sayayım mı diyorum; “bu kadarı kafi” diyor iç sesim.
Şimdi düşün ve cevap ver bana: cesaret var mı cesaret. Bir tutam, bir dilim, bir nefes, bir…
Cesaret yoksa bahaneler aramaya mecbur hisseder insan kendini; bunu bilir bunu söylerim. Hep bir sebep bulur olumlu ya da olumsuzu kabullenmek için. Gerçeği görmeye bile cesaret edemez, var mı bundan ötesi?
İşin özü cesaretin ile orantılıdır seçeneklerin sonucu. Hangi yoldan gideceğin yine senin seçimindir. Ya cesaretini konuşturur istediğin sonucu alırsın; ya da cesaretini arkada bırakır bahanelerine sığınırsın.
Söyle artık var mı, yok mu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder