Bu duygu neden bu kadar gerekli? Çiçeğe, böceğe, bir başkasına, kendine… Neye olursa olsun neden bu kadar önemli bu güven duygusu.
Rengarenk çiçeğini açsın, yapraklarının yeşili solmasın diye narin davranılan çiçekler – ısırmayacağı ya da ısırdığında zehirlemeyeceği düşünülerek öldürülmeyen böcekler – söylediklerinin doğru olduğuna tüm benlikle inanılan insanlar – gücünü bildiği için kavgadan kaçmayan kişiler - …
Karşımızdaki ne olursa olsun güvenmezsek olmuyor değil mi? Güvenmeyince ne o çiçek hoş kokularını salabiliyor odamıza, ne de inanılası olabiliyor duyduklarımız. Sonuç olumsuz da olsa güveneceksin, ilk adımı sen atacaksın kendin için.
Peki ya sonrası diyorum kendi kendime. Peki ya sonra? Güvenin boşa çıkarsa? Büyük ihtimal çıkacaktır da ya neyse. İhtimal büyük olmasa bile böyle bir olasılığın var olması bile yeterince can sıkıcı. Güven boşa çıkınca yaşanan hayal kırıklığını başka ne yaşatabilir ki insana.
Ya açmazsa sevgiyle suladığınız çiçeğiniz, ya iyilik yaptığınız birinden kötülük görürseniz, ya gözünün içine baktığınız kişiden bir darbe alırsanız, ya kendinizi bahanelerin arkasına sığınıp kandırırsanız. O zaman ne olacak?
Ne olacaksa olacak işte. Güvenmeden de olmayacak güvenerek de. Yine de birine, bir şeye karşı güven duyacağız. Bazen doğru kararlar vermiş olacağız bazen ise hatalı.
Bir kere çatlarsa o duygu, yitip gitmemesi için didinir dururuz. İçimizde, derinlerde bir yerde onun rahatlığını yaşamak isteriz. Kişinin kendisine güveninin yitip gitmesinden kötüsü de yoktur sanırım. Yalnız şimdi bahsetmek istediğim bu değil.
Neden önemli olduğundan başladım yazmaya, kaybolup gitmesine geldim. Neden önemli biliyorum. Güvenmeden olmaz, katiyen istediğin yanıt bulunmaz. Güvenerek de olmuyor ama arkadaş, bir şeyler ters gidiyor.
Çok irdelemeden yaşayalım biz en iyisi. Becerebilirsek tabi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder