Hakkımda

Fotoğrafım
Hayatı yaşanması gerektiği gibi yaşayan; aynı zamanda insan olmanın gerekliliklerini yerine getirebildiğini düşünen biri. Gülümseme ise hiçbir durumda yüzünden eksik etmediği bir davranışı. Mucizeleri bekleyen değil, onların peşinden koşan; mutluluğu ve huzuru yakalamak için elinden gelen her şeyi yapan aynı kişi.

28 Ocak 2012 Cumartesi

Kelebeklerin Uçar


Her şey çok güzel gidiyordur. Şans hiç olmadığı kadar senin yanındadır. Midende bir karıncalanma vardır. Her yönden kendini iyi hissediyorsundur. Eline geçen fırsatları en iyi şekilde değerlendirmek vazifen olmuştur. Küçücük bir noktadan başlayan huzur hissiyatı tüm hücrelerine yayılırken, heyecan ayrılmaz parçan haline gelmiştir. Çok mutlusundur, çok iyisindir, çok rahatsındır. Çoktur her şey sende. Çoktur her şeyin en iyisi. Kelebeklerin her biri kanatlanıp uçmak için sıraya dizilmiştir. Bir kelebek birden fazla çiçeği dolaşırken, şimdi birden fazlası senin etrafındadır. Güzel mi güzel kelebekler senin için kanat çırpıyorlardır. Onların seslerine karışmıştır yüreğinin sesi. Onlarla havalanmaya hazırdır hayallerin. Gülüşünün derinliklerinde keder yoktur. En içten gülümseyişini gösteriyorsundur dünyaya. Bazen kendin bile şaşırıyorsundur olanlara. Çabalarının sonuçlarını aldığını görüyorsundur. İç sesin bile sana karşı olmamaya başlamıştır. Kısacası her şey yolundadır. Olanlar olması gerektiği gibidir. Sana sadece ayları, günleri, saatleri dolu dolu geçirmek kalmıştır. Tüm bunlar ve daha fazlası varsa eğer, korkma sakın. Rüyada değilsindir. Gerçektir, hiç olmadığı kadar. Devamı gelecektir, tahmin etmediğin kadar. Olabilir yani, bu çok doğal :)  


26 Ocak 2012 Perşembe

Acaba Mı?

Gecenin sessizliğiyle baş başa kalınca gün boyu aklını kemiren soruya geri dönersin: Acaba mı? Puzzle’ ın parçalarını birer birer yerine yerleştirirsin yerlerine ve yine o soru belirir derinlerden: Acaba mı?
Ya bulguların işaret ettiği sonuç doğruysa… Ya birden fazla kişinin aklından gelip geçen ihtimal çok kuvvetliyse… Eğer öyleyse “ne olur, nasıl olur” mu kurcalayan gece gece aklı, yoksa olup olmadığı mı yalnızca?
Karanlığın iyiden iyiye çöktüğü gecede gün ışıklarının ağarmasına değin akılda cevap arayacak olan soru yine aynı: Acaba mı?
Eldeki verilerin dönüp dolaşıp işaret ettiği, neden bu kadar sorgulatır ki kendini? Gariplik burada!
İçten içe geri plana itilenlerin su yüzüne çıkması durumu, galiba.

22 Ocak 2012 Pazar

Ağlamış Nasıl Olsa

“Ağladım, ağladım, ağladım.” diyor biri. Dışa vuramadığım, içimde biriktirdiğim ne varsa; hepsini döküyorum ortaya dercesine. Bitmek tükenmek bilmeyen bir hezimetin ortasında kayboldum diyerek sesleniyor birilerine. Sesini duyurabildiğine şüphe etmiyor; ama… Aması yok!
Çaresizlik içinde parçalanıyor küçük yüreğim, büyük yürekleri de dağlayarak…
“Ağlıyorum, ağlıyorum, ağlıyorum.” demeye devam ediyor aynı biri. Ağladıkça daha mı iyi, daha mı kötü olduğunu irdelemeden; sadece ağlayacağını vurguluyor gözyaşlarının istikrarı ile.
“Olmuyor ki.” diyor o biri. Sonra susuyor. Susarak anlattıklarının anlaşılmasını umarak, umduğunun gerçekleşeceğini bilerek…  
Umduklarının gerçekleştiğine tanık olurken yaşadığı şu günlerde; yüzünde neşeli, kalbinde buruk bir gülümseme ile devam ediyor sözlerine aynı biri. Kulağında eskilerde keşfettiği bir müzik, aklında düşleri, gözlerinin önünde peşinden koşulacak hedefler.
“Avaz avaz bağırıyorum şimdi.” diyor o biri. Sesini duyurabildiğinden emin olarak umutlarını uçuruyor bir bir. İç huzur her şeye tanık olurken “Yine, yeniden, yeniliklere, yinelenenlere!” diyor usulca.   
Geçmişle geleceğin bugündeki harmanlaması olan bu yazı da burada bitiyor. Yerini şarkıya bırakarak el sallıyor ekrandan ekrana.

21 Ocak 2012 Cumartesi

Yazdım Bir Kenara

Ne yazacağını bilmeden eline kalem kağıdı almak… Beyninde bir sürü konu gezinti yaparken onları sıraya koyamamak… Coşkulu ya da kasvetli hallerini tam olarak yansıtamamak… Bu yüzden de istem dışı, kalemin kağıtla dansına tanık olmak… Tarifi mümkün olmayan -anlaşılamamasından ötürü- düşüncelerin itirafının yine beyinde kalması… Belli belirsiz gülüşler… Ne oluyor, ne zaman, nasıl gibi sorular… Cevaplarının şimdi ele geçirilemeyeceği bilinenler… Net bir konu başlığı olmaksızın durdurulamayan yazma isteği… Kontrol edilemeyen parmaklar…
… Ne çok şey anlatır aslında!

17 Ocak 2012 Salı

Kardeş

Hem çok seversin hem çok sinir olursun. Hem onsuz duramazsın hem onunlayken atışırsın. Hem ona laf atarsın hem onu savunursun. Hem ona sıkı sıkı sarılmak istersin hem onu boğmak istersin. Hem boğazın ağrıyana kadar bağırırsın hem kısık sesle uyandırıp kahvaltıda ne istediğini sorarsın. Hem yerden yere vurursun hem yere göğe sığdıramazsın. Hem hep yanında olsun istersin hem biraz uzak kalsın istersin. Hem elini tutarsın hem omzuna yaslanırsın.
Hem … hem… . Kardeş dediğin böyle olur ki zaten! Küçücükken beraber uyuduğun, beraber büyümeye hala devam ettiğin, yaşlanınca dahi yanında görmek isteyeceğin, her koşulda arkasında duracağın… Say say bitmez ki kardeş!
İyi ki gözlerini açmışsın yıllar önce dünyaya. İyi ki abla olma durumuna erişmişim seninle. Daha ne diyeyim ki ben biricik kardeşime ;) 

11 Ocak 2012 Çarşamba

Bencil Fare

Köşeye sıkışan insan modelinin dilinde çok bahanesi vardır. Her davranışa mantıklı -kendince- bir kılıfı vardır ki bu kılıflar hazır paketler halinde aklındadır sürekli.
Hazırcevaplığı farklı yönde kullanan bu insan modeli; hatasını kabul etmek şöyle dursun, hatalı olabileceğini bile ihtimal olarak kabul etmez. Bir üst basamağa çıkabilmenin gücü hep saklıdır onlarda.
Özü unutup, daha doğru bir tabirle kulak arkası yapıp, gereksizlere ilgiyi çekerler. Önemli ayrıntıları da küçük detaylar, ve yine daha doğru bir tabirle teferruatlar olarak adlandırarak sınırları iyice zorlarlar.
Bu kadar uğraşının tek gayesi vardır ki bu da köşedeki son parçalarını kurtarabilmektir. Adeta kuyruğunu kapana sıkıştıran fare havasıyla son nefeslerine kadar çırpınmaya devam ederler.
Kendilerini aşırı derece düşündüklerinin göstergesi olan bu davranışları onların bencil olarak isimlendirilmesine olanak sağlar.
Köşeye giden yolda akılları başlarında olabilseydi sıkışmazlardı; ne iyi olurdu. Ama yok, bu seçenek oldukça hareketsiz. Tercih edilmemesi bundan mıdır bilinmez.

9 Ocak 2012 Pazartesi

Unutulmayacak ve Yeri Dolmayacaklara!

Uzun zamandır aklımda olan; fakat fırsat bulamadığım, ertelediğim bir yazı olacak bu. Her zaman hissettiğim, şanslı olduğumu dile getirdiğim sevgili kıymetlilerim için bu yazı. Teşekkür, minnet yazısı…
Desteklerini eksik etmeyen canım arkadaşlarım, akrabalarım, ailem. Birkaç sözleriyle dahi farklı hisler uyandıran, çabalarını görmezden gelemeyeceğim değerli insanlara şükran bildirisi. Seçimlerimin doğruluğunu irdelememe gerek kalmaması, güzel insanların güzel yüreklerini görebilmek, pek çok şeyle değiştirilemeyecek kadar yoğun duygular, iyi niyet, karşılıksız el uzatma, ilgi… Bunların daha fazlası da var.
El uzatmak için ikinci defa düşünmeye gerek kalmaması… Beraber gülebilmek, beraber ağlayabilmek, beraber güçlenebilmek… Çoğalarak yerini koruyan sevgi, verilen değerlerin hissettirilmesi ve hissedilmesi… Daha ne olsun ki?
Önceleri daha uzun yazmayı planladığım bu yazıyı, bu kadarının bile yeterli olduğunu düşündüğüm için kısa kesiyorum. Benzer duyguları yaşayanlar anlarlar. İyi ki varsınız, iyi ki sizleri tanımışım, iyi ki…   

6 Ocak 2012 Cuma

Kadermiş...

Üzerine çok düşünülen, çok fikir beyan edilen, hatta çok yazılan bir konu… Benim de bu konuda belli bir fikrim var aslında. Düşüncemi her zaman savunmayı sürdürdüğüm halde ara ara soru işaretleri belirmiyor değil beynimde.
Bana göre (edindiğim bilgilere göre öğrendiğim ve inandığım anlamıyla); sınırları baştan çizilmiş, bize bahşedilen akıl sayesinde yaptığımız seçimlerle yolları şekillenen bir harita: kader. Başlangıcı ve sonu belli. Yol ayrımlarında karar, kişiye ait.
Tam da bu noktada en belirgin soru işaretini paylaşmalıyım. Seçimler her zaman kişinin kendisine mi ait? “Dış güçler bunda etkili.” diye fısıldıyor iç sesim. “Etkisi olanları göz ardı etmeyiniz.” diye de ekliyor. İç sesimin haklılık payını araştırmaktan yorulmuş bir halde hayatımı zihnimde yeniden canlandırmayı reddederek kabullenişlere takılıp kalıyorum.
Hayır, benimsediğim tanımlamayı değiştirmek değil asıl niyetim. İsyan, asla değil. Sorgulama sebeplerim var elbet; ancak bazen -ki bunlar bazı dönüm noktaları- suçlayacak birilerini arıyor insan. Ya da haklı birkaç husus. “Neden?” sorusu bir türlü rahat bırakmıyor beyni ve “Yapacak bir şey yok.” tesellisi de yerini alıyor hemen.
Çok fazla irdeleme, bıkkınlık ve isyanı beraberinde getirebilir mesajlı bir tehlike çanı çalıyor ve her şeye rağmen demeye devam ediyor kalp. Unutmaya çalışarak, kazandırdıklarını düşünerek, böyle olmalıymış diyerek… Hatta daha da ileri  gidip ara yol gibi gördüğünün belki de ana yol olduğunu kanıksayarak… Evet, ihtimal dahili bir düşünce. Gerçek olabilecek kadar akıl çelici. Neden olmasın?
Biraz olsun rahatlamaya araç… Güzel. En azından hala umut var. Hep vardı zaten. Ama geleceğe dairdi. Şimdi bahsi geçen ise diğerlerinin aksine geçmişe ve en önemlisi bugüne dair. Şimdi! Araç, amaç için kullanılabilir.
Candan Erçetin’ den “Kader” size gelsin. Durumu özetleyen ve benim de çok sevdiğim şarkılardan biri.
*Bilgilendirme: Kötü bir ruh hali ile yazılmadı. Düşünceleri sorgulama sonucu oluşturulmuş bir yazıdan ibaret. Gülümsemeye devam yani ;)

3 Ocak 2012 Salı

Birbirini Ardına

Aylar öncesine ait bir yazım… Son cümlelerine dikkat! Yağmurlu bir gece ya da güneşli bir bahar günü. Nitelik önemli değil, geri alınanlar önemli.
Aylar sonra değişenler, geri gelenler, gidenler, kazanılanlar önemli. Silinip atılanlar, atılıp unutulanlar, kaybedenler önemli. En azından katma değeri olan konular.
Bir ara lamba cini gelmişti, isteklerimi söylemiştim. Sürpriz gelmişti, büyük sürprize koşmuştum.
Evet, vardım son noktaya. Çok eğlenceli olmasa da sonuç elde ettim. İyi oldu, hoş oldu. Kısacası çok yol kat ettim. Hız bazen arttı, bazen azaldı, zamanın durduğu bile oldu; fakat ilerledim.
Özetle; umut her zaman yerindeymiş ve hiçbir zaman da kaybolmayacakmış. Her şerde bir hayır mutlaka varmış.

1 Ocak 2012 Pazar

Hiçlik

Hiç… Ne anlamsız bir kelime. Duruma göre anlamsızlığın anlamını derinleştirmek için kullanılan “hiç”… Geriye dönüp baktığında aklından geçenlerin dudaklarından “hiç” sözcüğü ile dökülmesi… O an neler olur iç dünyada. Ne çatışmalar yaşanır benlikte. Sorsan sadece “hiç”tir. Koca bir hiç. Yansıması gözlerdedir geçiştirmenin.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...