Belli dönemler vardır zamanın ikiye bölünür gibi yaptığı ya da bizlere öyle göründüğü. Bir yandan durmaksızın ilerlerken zaman, diğer yandan olduğu yerde durur öylece. Ara verir sistematiğine. Mırıldanmaya başlar iç ses: ‘Şimdi uydurdun işte, zamanın sistematiği mi olur hiç?’
Sistematiği ona göre yok belki; ama bize göre var. “Zamanla olur, zaman lazım, zamana bırakmalı, zaman ilaç gibi gelir ve daha nice kalıplaşmış cümleler…” Oysa bu kalıplaşmış cümleler, o anı baştan savma aracı gibi.
Zaman kontrol dahilinde ilerleyen bir kavram değil ki? İstenilse de istenmese de anı değiştirmeye devam edecek. Bazen öyle bir hal alır ki yaşananlar, bölünür zaman ikiye. Genel zaman değişime devam ederken hayali olan duruverir. Esas olanın ilerliyor oluşu onun vurdumduymazlığına etki etmez, edemez.
Akışa ara veren kısım, kimi zaman dışarıda ilerleyenin farkında olamazken kimi zaman onu da hesaba katar. Farkında olması veya olmaması arasında bir fark var mıdır diyecek olursa iç sesim, ona gelsin bu cevap: Evet arada bir fark vardır. Bilinçli olarak zaman durmuş gibi yapmak bünye için daha faydalıdır. Diğeri hayattan kopuşa sebebiyet verebilir.
İç sesin aklına düşebilir şimdi; hayalinin geneli yakalayıp yakalayamayacağı, kaldığı yerden devam edip edemeyeceği. “Bunu da düşünmeyiver bir zahmet” desem alınır, bilirim. O da kendince haklı tabii, kaldığı yerden devam edebilmek önemli bir olaydır.
Dilerim ki bölünen zamanların kontrolünün kaybedilmediği, kalınan yerden devam etmenin yanında daha güçlü ve daha istekli adımların atıldığı güzel günleri herkes yaşasın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder